SPOR TARİHÇELERİ
- 1 - BASKETBOL
Basketbol, dikdörtgen biçimindeki (genellikle kapalı) bir alanda beşer oyuncudan oluşan iki takım arasında, şişirilmiş bir topla oynanan oyuna verilen addır. Takımlar sayı kazanmak için topu, elle oynayarak, yerden yüksekte yatay olarak yerleştirilmiş bir çemberle çevresindeki fileden oluşan karşı tarafın basket’inden (sepet) geçirmeye çalışırlar. Orjinali Basketball olan bu sporun adı dilimize Basketbol olarak geçmiştir. İngilizce’de basket “sepet”, ball da “top” anlamına gelir. Sepettopu kelimesi dilimizde var olmasına karşın kullanmadığımız kelimelerden biridir.Basketbolu 1891’de, ABD’nin Massachusetts eyaletinde Springfield Genç Erkekler Hıristiyan Birliği (YMCA) Eğitim Okulu’nda beden eğitimi öğretmeni olan James Naismith yarattı. O zamanlarda pota yerine şeftali sepetleri kullanılmasından dolayı oyuna basketball (sepettopu) adı verildi. Beşer kişilik takımlar arasında ilk basketbol karşılaşması 1896’da Iowa City’de oynandı. Takımların beşer kişiden oluşması ise 1897’de kural haline geldi. Oyun kısa zamanda Kanada, Fransa, İngiltere, Avustralya, Çin ve Hindistan’a yayıldı. YMCA’nın jimnastik salonunun yalnızca 10-18 kişi tarafından kullanılabilmesi yüzünden oyunu bir süre yasaklaması, basketbol meraklılarının özel oyun alanları kiralamalarına, böylece de profesyonel basketbolun ilk adımlarının atılmasına yol açtı. Önceleri futbol topuyla oynanan oyun, sonraları daha büyük çapta, gene parçalı ve dikişli bir topla oynanmaya başladı. 1948-49’da tek parçalı, çevresi ve ağırlığı belirlenmiş ilk resmi basketbol topu ortaya çıktı. Sepet ve daha sonraları altı kapalı fileler yerine altı açık ağ kullanılması 1912-13’de, çemberin arkasına topun arkaya düşmesini önleyecek bir engel (panya) yerleştirilmesi 1895’de, cam potaların kullanılması ise 1908-10’da gerçekleşti. Aşağıdaki resimlerde basketbol sahası ve gerekli donanım hakkında daha anlaşılır bilgiler edinebilirsiniz.Türkiye'de Basketbolun Kısa Tarihi Basketbol Türkiye'de ilk defa 1904 yılında Amerikan Robert Koleji ögrencileri tarafından oynandı. Galatasaray Lisesi’nin en eski beden eğitimi öğretmenlerinden ve ilk devrin en ünlü kalecilerinden Ahmet Robenson (İzciliği de Türkiye’de o başlatmıştı (1911).), 1911 yılında eline geçen bir Amerikan dergisinde rastladığı bu sporu ögrencilerine oynatmak için teşebbüse geçti.Onar kişiilik takımlar arasında yapılan ilk maçta yirmi oyuncunun hepsi sakatlandı, çünkü oyun kuralları doğru olarak bilinmiyordu. 1913'de FENERBAHÇE kulübünde bir basketbol şubesi kuruldu, ilk denemeler olumlu sonuç verdi, fakat oynayacak rakip takım yoktu. Bu yüzden diğer Türk basketbol takımlarının kurulduğu 1935 yılına kadar herhangi bir gelişme olmadı.
- 2 – SATRANÇ
Satrancın ilk kez M.S. 570 yıllarında Hindistan’da ortaya çıktığını biliyoruz. Bunu nerden biliyoruz? O tarihlerde yazılmış olan pek çok evrakta satranç oyunundan söz ediliyor. Daha önce Çin’ de de bu oyunun oynandığı rivayet ediliyorsa da Çin kayıtlarında, o her şeyi kaydeden Çin kayıtlarında , satrançtan söz edilmediği için biz yine de satrancın başlangıcı olarak 570-600 yıllarını ve Hindistan’ı alıyoruz. Rivayet olunur ki bunu bulan Brahman rahibi Şah’a bir ders vermek istemiş. “Sen ne kadar önemli bir insan olursan ol, adamların, vezirlerin, askerlerin olmadan hiçbir işe yaramazsın” demek istemiş. Şah durumdan memnun görünmüş, “Peki, oyunu ve dersini beğendim. Dile benden ne dilersen” demiş. “Bir matematik sohbetinde satranç nerede işin içine giriyor?” diyorsanız işte burada giriyor: Rahip bu olay üzerine Şah’ın alması gereken dersi hala almadığını düşünerek “Bir miktar buğday istiyorum” demiş. “Sana bulduğum bu oyunun birinci karesi için bir buğday istiyorum. İkinci karesi için iki buğday istiyorum. Üçüncü karesi için dört buğday istiyorum. Böylece her karede, bir önceki karede aldığım buğdayın iki misli buğday istiyorum. Sadece bu kadarcık buğday istiyorum” demiş. Şah, kendisi gibi yüce ve kudretli bir şahtan isteye isteye üç beş tane buğday isteyen bu rahibin, küstahlığa varan alçakgönüllülüğüne sinirlenmiş ve ona bir ders vermek istemiş. “Hesaplayın. Hak ettiğinden bir tane fazla buğday vermeyin” demiş.Hesaplamaya başlayınca ilk kareler kolay gitmiş. Birinci kareye bir buğday, ikinci kareye iki buğday, üçüncü kareye dört buğday... Ancak 10. kareye gelindiğinde toplam 1023 buğday vermeleri gerekiyor. Bu yaklaşık bir avuç buğdaya karşılık gelir; ben sizin için saydım. Hesabın hep böyle gideceğini, rahibe hep böyle üç beş buğday vereceklerini zannediyorlardı. Zaten 15. karede yalnızca 1.5 kilo buğday vereceklerdi. 25. kareye gelince vermeleri gereken buğdayın 1.5 ton olduğunu görmüşler ama fazla heyecanlanmamışlar. Oysa 31. kareye gelince bu işin şakası olmadığını anlamaya başlamışlar, çünkü vermeleri gereken buğday 92 tonmuş. Yine hesaplamaya devam etmişler. 49. kareye geldikleri zaman 24 milyon ton buğday vermeleri gerekiyor. Bu ise bugünkü Türkiye’nin bir yıllık buğday üretiminden daha fazla. 54. kareye geldiklerinde ise 771 milyon ton buğday vermeleri gerekiyor toplam olarak. Bu da dünyamızın bugünkü ölçülere göre bir buçuk yıllık buğday üretimi. “Madem başladık hesaplara, devam edelim” deyip bitirmişler. 64. kare de tamamlandığında bugünkü ölçülerle dünyanın 1500 yıllık buğday üretimini rahibe vermeleri gerektiği ortaya çıkmış.
…. AMERİKAN FUTBOLU
Her spor dalının ortaya çıkışında olduğu gibi, Amerikan Futbolunun ortaya çıkışında da rastlantısal olayların etkisi olmuştur. Bu oyunda, birçok faktörün bir arada olduğu görülür. Amerikan Futbolu oldukça kompleks bir özelliğe sahiptir. Sporun gerçek özellikleri bu oyunda açıklıkla görülebilir: Dayanıklılık, kuvvet, esneklik, sürat, çabukluk, strateji, disiplin, azim v.b. Bu özelliklerin hepsi bu oyunda başarılı olabilmek için, sahip olunması gereken temel özelliklerdir.Her şey, futbolun kurallarından sıkılan bir İngiliz oyuncunun, oyun sırasında topa ayakla vurmaktan sıkılıp, topu eline alıp koşmasıyla başlamış. Bu, her ne kadar normal futbolda kuralların açık bir şekilde ihlali olsa da, oyuna bu yeni yaklaşımın diğer oyuncuların da hoşuna gitmesi üzerine rugby oyunu doğmuştur.Başlangıçta oyun, bugünkü oyundan çok farklıydı. 1880 ve takip eden üç yıl içinde Yale oyuncusu Walter Camp, Uluslararası Futbol Birliği'ni (IFA) önemli değişiklikler yapmaya ikna ederek, oyunu bugünkü haline çok yaklaştırmıştır. Bu çabalarından dolayı, Walter Camp bugün Amerikan Futbolu'nun babası olarak kabul edilmektedir.Kolej futbolu, 20. yüzyıla kadar kendi içerisinde bir lig kurarak gelişmiştir. Bu tarihten sonra profesyonel takımlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Aynı tarihlerde, Amerikan Futbolu, yeni kurulan NCAA (Ulusal Kolejler Atletik Birliği) altında hizmet vermeye başlamış ve profesyonel oyunun kurallarının temeli de kolej ligi kurallarından alınarak uyarlanmaya başlanmıştır.1920' lerde ondan fazla profesyonel yapıda takımlar, bir araya gelip, NFL (Ulusal Futbol Ligi) olarak bildiğimiz organizasyonunun temellerini atmışlar ve oyun kurallarına zaman içerisinde getirdikleri değişikliklerle; oyunu Amerika' da bir numaralı spor haline getirmeyi başarmışlardır. Oyun Amerika'da hızla yayılıp taraftar buldukça, NFL'e rakip yeni ligler ortaya çıkmaya başlamış. Ancak NFL o kadar güçlü bir hale gelmişti ki, sonucunda diğer ligler fazla dayanamamıştır. Amerikan Futbolu, özellikle yurtdışındaki Amerikalı askerlerin oyunu tanıtmasıyla diğer kıtalara da zaman içinde yayılmış ve giderek dünya çapında oynanan bir spor haline gelmiştir.
…. VOLEYBOL
Voleybol'un atası diyebileceğimiz "Mintonette" adlı oyun ilk olarak 1885 yılında, Amerika Birleşik Devletleri'nde oynandı. Massachusetts'in Holyoke kentinde, okulu yeni bitirmiş genç bir beden eğitimi öğretmeni, William G. Morgan, YMCA'de işadamlarına beden eğitimi yaptırmakla görevlendirilmişti. YMCA, "Young Men's Christian Association" ın kısaltılmışı. Türkcesi : Genç Erkekler Hıristiyan Birliği. Amacı toplumsal çalışmalarla Hıristiyanlığı yaymak olan bu kuruluş, o yıllarda bütün dünyaya kol sarmış bulunan çok geniş bir misyoner derneğiydi. Willam G. Morgan bu derneğin Holyoke kentindeki şubesinde işadamlarına önceleri kuru kuruya beden eğitimi yaptırırken, bir süre sonra, çalışmaları sıkıcılıktan kurtarmak, sağlık için katlanılan bir eziyet durumundan uzaklaştırmak gerektiğini gördü. Eğlendirici, oyun niteliği olan bir çalışma yolu aramaya başladı.William G. Morgan amacına ulaşmış, çarpışması, itişmesi olmayan, tehlikesi az, çok temiz, yoruculuğu ise, oyuncu sayısını azaltıp çoğaltarak, oyun alanını küçültüp büyüterek istendiği gibi ayarlanabilen, son derece eğlenceli bir oyun bulmuştu Kısa sürede Mintonette'e merak salanların arasında bir doktor (Dr Frank Wood), bir de itfaiye şefi (John Lynch) vardı. bu iki Mintonette'çi, William G. Morgan'la birlikte, oyuna kurallar koymaya başladılarBulunup geliştirilmesine bir itfaiye şefinin, John Lynch' katılmasından olsa gerek, voleybol bütün dünyada itfaiyecilerin geleneksel sporudur. nerede bir itfaiye örgütü varsa, yanında bir voleybol alanı da vardır. Yukarıda İngiliz İtfaiyeciler voleybol oynuyor.Mintonette oyunu, en kısa söyleyişle, "topu yere düşürmeden karşı alana atmak" diye tanımlanabilirdi. Yani topa havadayken vurmak. Oyunu izleyenlerden Profesör Albert T. Halstead "Mintonette" yerine "volley Ball" adını önerdi. "Volley " tenis ile futbolda kullanılan bir terimdi. "Topa yere değmeden vurmak" anlamına Mintonette oyununun temel özelliğine çok uygun düştüğü için bu ad hemen benimsendi. (1952 yılında, yani ellialtı yıl sonra, A.B.D Voleybol birliği bu iki sözcüğü birleştirerek "Volleyball" diye yazılmasına karar vermiştir.)Eğlence voleybolu kısa sürede bütün dünyada yayıldı. Çok sevildi, durmadan gelişti. Çin'de balıkçılar balık ağlarından file yapmış voleybol oynadılar. J. Howard Crocker Çin'e, Franklin Brown Japonya'ya Dr. J.H. Gray Burma'ya, Hindistan'a, daha başkaları Güney Amerika, Avrupa, Afrika Ülkelerine bu eğlenceli oyunu yarışırcasına yaydılar. 1910 Yılında Filipinlere giden Elwood S. Brown ise orada voleybolu tanıtmakla kalmadı, üç yıl sonra, 1913'de, yapılmasına öncülük ettiği Manila Uzak Asya Oyunları'nda voleybolunda yer almasını sağladı.
…. GÜLLE ATMA
Gülle, eski taş fırlatma sporundan geliştirilmiştir. Taş yerine gülle (top güllesi) ilk kez İngiliz ordusundaki spor gruplarınca kullanıldı. Önceleri güllenin ağırlığı 3,63 – 10,9 kg. arasında değişmekteydi. 1896’daki ilk modern Olimpiyat Oyunları’nda ve uluslararası karşılaşmalarda, erkeklerde 7,26 kg. ve bayanlarda 4 kg’lık standart ağırlıklı gülleler kullanılmaya başlandı.Geçmişte gülle atıcıları bakış yönünün atış yönüyle dik açı yaptığı bir duruşla atışa başlardı. 1950’lerde Parry O’Brien (USA) atış yönüne sırtı dönük bir duruşla atışa başlama tekniğini geliştirdi. Böylece 90 derece yerine 180 derecelik bir dönüş yaparak gülleyi daha uzağa atma olanağını buldu. Gülle atmada çok başarılı olan O’Brien’nin tekniği bütün dünyada benimsendi. Randy Matson (USA) 1965’te dünya rekorunu 21 m’nin üzerine çıkardı. Daha sonra rekor 22 m’yi aştı.REKORLARI: Gülle atma tekniğindeki sürekli gelişmeler bu alandaki rekor uzaklığın iki katına çıkarılmasını sağlamıştır. Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu’nun (IAAF) kabul ettiği ilk resmî dünya rekoru J. M. Mann’ın (USA) 1876’da elde ettiği 9,44 m’lik derecesidir. Şu an erkeklerde dünya rekorunu elinde bulunduran Randy Barnes’ın (USA) derecesi 23,12’dir. Randy Barnes bu rekorunu 20/05/1990 tarihinde elde etmiştir. Bayanlarda ise dünya rekorunu elinde bulunduran Natalya Lisovskaya’nın (URS) derecesi 22,63’tür. Natalya Lisovskaya bu rekorunu 07/06/1987 tarihinde elde etmiştir.AĞIRLIĞI: Erkeklerde 7,257 kg. ve bayanlarda 4 kg’dır. Bayanlarda okul karşılaşmalarında daha hafif gülleler de kullanılmaktadır.
…. FUTBOL
İnsanoğlunun "top" ile oynamaya başlamasının tarihi çok eskilere dayanıyor. Mısır'da mezarlardaki duvar resimlerinde ayakla top oynayan insan figürlerine rastlanmıştır. Hatta bu zamandan kalma, 7.5 cm çapında deri veya ketenden yapılmış toplar 2500 yıl önceden günümüze kadar ulaşmıştır ve kimi müzelerde sergilenmektedir. Homeros da "Odiesa"da top oyunlarından bahseder. M.Ö 2500 yıllarında da Çin'de yere dikilmiş iki mızrak arasından bir topu tekmelemek suretiyle geçirmeye çalışarak talim yapıldığı bilinmektedir.Orta Asya Türklerinin de kız ve erkeklerden kurulu karma takımlarla, topa elle dokunmadan, sadece ayak ve kafa ile vurularak rakip kaleden içeri atmaya çalışarak bir oyun oynadıkları kaynaklarda yer alıyor. İçlerinde Kaşgarlı Mahmut'un da bulunduğu pek çok tarihçinin kitaplarında da Türklerin oynadığı "Tepük" isimli bir oyundan bahsedilir. Bu oyunun söylenen kuralları günümüz futbolununkilere oldukça benzer. Elle oynamak yasaktır, Faullü hareketler tespit edilmiştir, top oyun alanının dışına çıkamaz...Futbol tarih boyunca hemen hemen bütün medeniyetlerde benzer biçimlerde boy gösterdikten sonra bugünkü haline en yakın seklini 17. yüzyılda İngiltere’de almıştır. Daha sonraki gelişimi ise şöyle gösterilebilir:1841 - Futbol topunun tam bir küre biçiminde olmasının kabulü.1848 - "Cambridge kuralları" adi altında futbol kuralları toplanmış ve bu kurallarla ilk futbol maçı Cambridge'de öğrenciler arasında ilk futbol maçının oynanması.1855 - Bir İngiliz takımının ilk kez yurt dışına çıkarak futbol oynaması ve böylece Almanya'da futbolun temelini atması.
…..HENTBOL
Günümüzde oynandığı biçimiyle hentbol, 1920’lerde Almanya, Danimarka ve İsveç’te oynanan benzer eski oyunlardan geliştirilmiştir. 1936 ve 1952 Olimpiyat Oyunları’nda gösteri niteliğinde yer aldıktan sonra 1972’de Olimpiyat karşılaşmalarına alınmıştır. Uluslararası Hentbol Federasyonu (FIH) bu sporun dünya çapındaki kuruluşudur.Türkiye’de hentbol, 1930’larda bir açık alan sporu olarak başladı. İlk kez 1942-43 sezonunda düzenlenen İstanbul Hentbol Ligi’ni Deftardar kazandı; 1943-44 ve 1944-45 sezonlarında ise Fenerbahçe şampiyon oldu. Türkiye çapında ilk hentbol şampiyonası 1945’te dört takım arasında düzenlendi ve Kara Harp Okulu birinci oldu. 1950’lerde hentbol gözden düştü ve 4 Şubat 1976’da Hentbol Federasyonu kuruluncaya değin bu dalda hemen hiçbir etkinlik gösterilmedi…
…OLİMPİYAT
"Dünya'nın En Büyük Spor Olayı" olarak kabul edilen olimpiyatların tarihi karanlık çağlarına dayalı olup, gerçeklerle efsanelerin birleşimi ve duygularla abartıların karışımından oluşan bir sis tabakası ardında gizlenmiş gibidir. MÖ XIV. yüzyıla kadar uzandığı tahmin edilen ve Yunanistan'ın Olympia yöresinde başlayan bu olay (MÖ 776 yılından itibaren tarihi kesin olarak tutulmaya başlandı) 12 asır, hiç ara verilmeden, her dört yılda bir yapılarak, bir süre Yunan yarımadasının, daha sonraları da Yunanistan'ı ele geçiren Romalılar yoluyla tüm Roma İmparatorluğu'nun katılması ile devam etti.Tanrılar veya yöresel bir kahraman adına yapıldığı tahmin edilen bu büyük şölenin, ilkel de olsa, mutlaka dine dayalı bir başlangıcı bulunuyor. MÖ 776 yılında yapılan ve I. Olimpiyatlar olarak adlandırılan bu oyunların programında yer alan ve 192 metrelik sahanın boyuna eşit "Stadion" olarak tanımlanan yarışmanın galibi Coroebus da ilk Olimpiyat Şampiyonu’dur. Geleneklere göre, her Olimpiyat Oyunu bu yarışı kazanan atletin adı ile anılıyor.Zamanla, yarışma sayısı artırıldı, program bir günden beş güne kadar uzatıldı. XIV. Olimpiyatları'ndan sonra, sahanın geliş-gidişini kapsayan bir yarış eklendi, sonraları da mesafe koşuları, boks, güreş, boks ve güreş karışımı "Pankration", "Pentatlon" denen 5'li yarışma, zırhları ile yarışan askerlerin koşuları ve atlı araba yarışları ile program genişletildi.Klasik Olimpiyatlar'da kadınlara yer yoktu. Kadınlar, sahada seyirci olarak dahi giremiyorlardı. Ama, zamanla, Olimpiyatlar sırasında, ancak olimpiyat alanı dışında olmak üzere Tanrıça Hera adına bayanlar için yarışmalar düzenlendi.Olimpiyat Oyunları'nın ilk 600 yılı içinde, Yunan günlük hayatının vazgeçilmez unsuru olan kölelerin yarışmalara katılmasına izin verilmedi ve yarışmacıların tamamı Yunan kanından gelenler arasında seçildi. Yunan yarımadasının Romalılar eline geçmesi ile durum değişti ve İmparatorluk sınırları içinde yaşayan herkese Olimpiyatlar'a katılma hakkı tanındı. MÖ 146 yılında başlayan bu hareket sonunda, o zamana kadar genellikle Peloponez yörelerinden gelen Olimpiyat şampiyonları, zamanla, "Küçük Asya" denen Anadolu'dan gelenlere boyun eğdiler.
…. ESKRİM
Kılıç ile yapılan ilk sporlara,eski Hintliler parma, Yunanlılar perme derlerdi.Sözcük,kuzeydeki germen dilindeki skermen ya da schiermen'de gelir.Başka bir germen kavmi olan İskandinavyalılar,sözcüğe skirme derler.Sözcük,latin kökenli dilere de escremie biçiminde girmiş terim,Türkler tarafındanda kılıç sporları anlamında kullanılmıştır.Çin'de milattan önce 2000 yılarında bu sporun yapıldığı bili- nir .Eskrim, daha sonraları antik Yunan'da hoplomakhos deni- len gladyatör öğretmenleri tarafından gymnasion adlı okullarda ders olarak verilirdi.Roma döneminde de eskrim çok tutulan bir spor ve savaş dalı oldu.Çağdaş eskrimin İspanya'da doğduğu ileri sürülür.Toledo ken- tinde, sağlam ve zarif kılıçlar yapılmaya başlanmış,kesilmiş kı- lıçların yerini ince,uzun ve batıcı kılıçlar almıştı.Buna koşut olarak her ülkede eskrimde kaba güçten çok beceri,çeviklik ve bilgi önem kazanır.Spor,16.yüzyılda,eskrim meraklılarının usta- lıklarını arttırmak amacıyla geldikleri İtalya'da gelişti. Eskrim ile ilgili kuralları İtalyanlar koydular. Morozzo, eskrimin ilk dört pozisyonunu tanımlayan Agrippo,Gianti gibi eskrim hoca- ları bu konuda öncülük ettiler.Bu dönemde eskrim, spordan çok düello için başvurulan bir dövüşme aracıydı.1588-1608 yılları arasında yalnız Paris'te düellodan 8000 kişinin ölmesi tepkilere yol açtı.İtalyanlar meçinden(epe) vazgeçerek daha hafif ve daha kısa,ucu çiçek biçiminde bir düğmeyle örtülü, köşeli bir kılıç kullanılmaya başlandı.Bu yeni kılıca çiçek(fleur)sözcüğünden türetilen flöre adı Besnard tarafından verildi.Taraflar korumasız olduğundan hamleler son derece dikatli yapılıyordu.Maske, ko- ruma(yeleği)ve eldiven 18.yüzyılın sonuna doğru ortaya çıktı. Bu dönemin bir başka önemli yanısa La Boéssiére,La Faugére,Gomard,Jean-Louis gibi büyük ustalar tarafından karşı- laşma kurallarının yeniden belirlenmesi oldu. Bazı süvarilerin kullandığı kılıçta pek bir gelişme görülmezken, epe, düello sila- hı olarak geçerliliğini korudu.20.yüzyılın başında eskrim sporu nun kuralları kesinleşti.Eskrim 1896'dan başlayarak olimpiyat- larda da yer aldı,bu alanda dünya şampiyonlukları düzenlendi. Rakibin,karşısındaki sporcuya yaptığı vuruş(tuş,dürtüş,çırpış)önceleri hakem tarafından ya da vuruş yapılan sporcunun kendi- sinin söylemesiyle saptanırken 1934'te epe 1954'te flörede tuşlar…
….. AĞIRLIK KALDIRMA
İlkel bir sportif faaliyet, dayanıklılık ve güç ölçmek için yapılan ağırlık kaldırma ilk olarak eski Mısır ve Yunan medeniyetlerinde görülür. Uluslararası önemini 19. yüzyılda arttıran halter, 1896’da Atina’da yapılan ilk modern olimpiyat oyunları programındaki az spor dalından ( atletizm, yüzme, jimnastik, eskrim, güreş, atıcılık ve bisiklet ) biridir. Bununla birlikte, ilk halter şampiyonası 6 ülkeden 7 sporcunun katılımıyla 5 sene önce, 28 Mart 1891’de, Londra’da yapılmıştı.Halter, spor dalları arasında 3 yüzyıla yayılan tek spor dalıdır ( 1891’den günümüze - 2002 ).Yıllar boyunca güç dengeleri büyük değişikliklere uğramıştır. 20. yüzyılın başlarında Avusturya, Almanya ve Fransa en başarılı ülkelerdi. Daha sonra, Mısır ve A.B.D bunların yerini aldı. 1950-1980 arasında Sovyetler Birliği’nin haltercileri ilk sıralarda yer buldular ve en dişli rakipleri de Bulgarlardı. Bununla beraber, ‘90’ların ortalarından itibaren Türkiye, Yunanistan ve Çin liderliğe fırladılar. Erkeklerde Yunanistan, bayanlarda da Çin yakın zamanımızın en başarılı ülkeleridir. Genel olarak bakıldığında ise her iki cinsiyette en başarılı yarışmacılar Avrupa’dan çıkmıştır.3 hakem, kaldırışın doğruluğu ve geçerliliği ile ilgili kararlarını önlerinde bulunan küçük cihazın beyaz ya da kırmızı düğmelerine basarak bildirirler. Bir hakem, kaldırışın tamamen geçerli olduğuna hükmetmişse, beyaz düğmeye; kaldırış eksik ya da hatalı ise kırmızı düğmeye basar. Üç hakemden en az ikisi aynı düğmeye basmışlarsa, bu karar yarışmacıya yüksek sesli görünür ve duyulur bir sinyal ile bildirilir. Hakemler aynı ya da farklı hükümler verebilirler. Hakemlerin kararlarıyla ilgili ışıklar skor tabelasında yanar: İki veya üç beyaz ışık = Kaldırış geçerli, İki veya üç kırmızı ışık = Kaldırış geçersiz. Hakemlerin davranışları jürinin masasında yer alan bir gözlem aracıyla denetlenir. Her deneme için verilen karar nihaidir ve geri alınamaz, fakat eğer çok ciddi bir hakem hatası yapılırsa, jüri hakemi değiştirebilir ya da halterciye ek bir deneme hakkı verir.
…. Badminton, topun file üzerinden rakip alana atılması ve geri dönmesini sağlamak amacına dayanan bir spor dalıdır.Badminton kolayca öğrenilebilen, bay ve bayan bütün yaşlarda ömür boyu yapılabilen, ender sporlardandır. Şiddet içermemesi, oynaması ve seyredilmesinin zevkli olması nedeniyle, bayanların da büyük ilgisini çekmektedir.DÜNYADA BADMİNTON Badminton'un 2000 yıl öncesine kadar giden bir tarihi var. Önceleri Uzakdoğu'da (Çin) doğan bu spor, o yörede Battledore ve Poone adıyla bilinmekteydi. İngiliz subayları, bu oyunu Hindistan'dan Poona adıyla İngiltere'ye 1860 yıllarında getirdiler. 1860'ta Beauford Dükü'nün kızları "Battledore ve Shuttlecock" oyununu, Badminton Evi'nde ilk defa oynamışlardı. Badminton ismi bu salondan gelmektedir. J.L. Baldwin isimli sporcu, bu sporun kurallarını ilk koyan kişidir. 1870'li yıllarda ise Hindistan'dan dönen İngiliz subayları, Badminton'u J.L. Baldwin'in koyduğu kurallara göre yaygın olarak oynamaya başlamışlardı.1893 yılında ilk defa İngiltere'de Badminton derneği kuruldu; bunu Amerika'da Milli Badminton Derneği'nin kuruluşu izledi. İlk Badminton Şampiyonası, 1898 yılında İngiltere'de erkekler arasında düzenlendi.Uluslararası Badminton Federasyonu (IBF) 1934'te kuruldu. Bugün IBF, 109 ülkenin Milli Badminton Federasyonu'nu esas üye olarak, 11 ülkeyi de geçici üye olarak kabul etmektedir. Bu sporda başarılı ülkeler Endonezya, Kore, Çin, Danimarka, İsveç, İngiltere ve Japonya'dır.Badminton, 1972 Münih Olimpiyatları'nda ve daha sonra 1988 Seul Olimpiyatları'nda gösteri sporu olarak oynandı. 1992 Barcelona Olimpiyat Oyunları'nda madalyalı sporlar programına dahil edilerek, olimpik bir spor dalı haline getirildi.
………………..